Kendi bağlanma stilinizi biliyor musunuz ? Daha önce bağlanma kavramını hiç duymadıysanız biraz bahsedeyim, psikolojide bağlanma bir başkasıyla -yani anneyle- kurduğumuz ilk bağın şimdiki ilişkilerimizi nasıl etkilediğini anlatmak için kullanılıyor, başkalarıyla olan bağımızı anlatıyor, böyle bahsedince kulağa romantik ve tatlı bir şeymiş gibi gelebilir neticede bağ kurmak iyi hissettirir diye düşünüyoruz ama pratikte her zaman öyle değil. Güvenli bağlanabiliyoruz, güvensiz bağlanabiliyoruz bağlanmanın türleri vardır. Başlıkta aldatmak yazıyor neden bağlanmayı okuyorum diye düşünebilirsiniz, haklısınız da, bunu anlatıyorum çünkü sizin aldatıp aldatmayacağınızı, siz aldatılırsanız nasıl tepki vereceğinizi, aldatma hakkındaki fikirlerinizi, aldatıldıktan sonra ne yapacağınızı bağlanma stilinize bakarak tahmin edebiliyoruz. Bu yüzden bağlanmayı yazının ilerleyen dakikalarında da uzun uzun anlatmaya devam edeceğim, bu konuda yapılan çok sayıda çalışma var bunları paylaşacağım, öyle umuyorum ki artık sizin de aldatmayla ilgili tahminleriniz, kendi bağlanma stiliniz, sadakatiniz hakkında iç görünüz olacaktır, kendi kendinizi değerlendirebileceksiniz çünkü aldatmayı neredeyse tüm yönleriyle incelediğimiz uzun bir yazı olacak bu ve aldatmayla ilgili birçok soruya cevap bulmaya çalışacağız.
Aldatmayan kişi var mıdır ?
Varsa onu nasıl tanıyabilirim ?
Ne aldatmaktır ne değildir ?
Partnerim aldatacak birine benzemiyor ama ben yine de korkuyorsam bu bir şeyleri hissettiğim anlamına mı gelir yoksa kafamda mı kuruyorum ?
Aldatıldım ve ilişkiye devam ediyorum ben bunu yapacak biri değildim niye böyle yapıyorum ?
Aldatıldım ve onu gerçekten affetmek istiyorum ama bu kızgınlıkla ne yapacağımı bilmiyorum onu nasıl aşabilirim ?
gibi başka birçok soruya cevap vermeye çalışacağız.
Aldatmak ve aldatılmak gerçekten çok yönlü bir konu, içinde özgüven var, güçlü kişiye olan yakınlaşma arzumuz var, travmalar var, güvenin kırılması var, ayrıldıktan sonra yeni başlangıçların getirdiği belirsizlik duygusu var birçok mesele var. Mesela geçmişte aldatıldıysanız, aldattıysanız ya da çevrenizde aldatılan/aldatan bir tanıdığınız olabilir. Belki hiç aldatılmadınız ama aldatılmaktan çok korkuyorsunuz hatta bu korkudan ilişki kuramıyorsunuz, ya da diyelim ilişki kurdunuz ama partnerinizi/ilişkiyi sabote ediyor olabilirsiniz -sürekli onu kontrol ederek, belki ara ara içinize bir şüphe doğar ve konumunu açıp bakarsınız, böyle olmak istemezsiniz, rahat biri olmak istersiniz ama gel gör ki kendinize de engel olamazsınız- ya da belki şöyle düşünceleriniz var: ‘erkeklerin çoğu aldatır, günümüzde aldatmayacak çok az kadın kaldı gibi. Bu düşünceler size çaresiz ve güvensiz hissettirecektir ama bunların ne kadarı gerçek bu yazıda hepsine cevap bulmaya çalışacağız. Bir yandan da bu yazıda şunları konuşacağız:
İnsanlar neden aldatır ?
Aldatma aldatan kişinin kişiliğiyle mi ilgili bir konudur yoksa karşı tarafla mı ilgilidir ?
Belki de partnerimiz genç biri olduğu için -yani içinde bulunduğu yaş sebebiyle aldatıyordur, yaşlanınca geçecekse idare mi etsem ?
Sürekli aldatılma fikirleri aklıma geldiğine göre bunun ne kadarı paranoya ?
Hangi davranış aldatmak sayılmaz, ne yaşarsam aldatıldım diyebilirim, aldatıldım diyebilmem için partnerimin bunu kabul etmesi gerekir mi ?
Aldatılan insana ne iyi gelir ?
Aldatıldım ilişkime devam ediyorum diye gurursuz biri mi oluyorum ?
Neden hep aldatacak profillerden hoşlanıyorum ?
Bu ve benzeri konulara, çeşitli araştırma sonuçlarına değineceğiz. Hazırsanız başlayalım.
Aldatmak sözünde durmamak demek, birini yanıltmak anlamına geliyor, yalan söylemek diyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında herkes birbirini her an aldatıyor diye düşünülebilir, siyasi organizasyonlardan spora kadar çok geniş bir spektrumda aldatmayı konuşmamız gerekir fakat biz bunları konuşmayacağız çünkü bunlar bizi direkt olarak hedef almaz, toplulukları hedef alır ve bizi uzaktan etkiler bu yüzden kısa vadede daha az yaralanırız örnek olarak bir ülkenin başkanı yalan söylüyorsa bunun benim hayatıma direkt olarak etkisi olmaz dolaylı olarak beni etkiler, bunu toplum biliyor diye bütün toplumda da panik atak belirtileri ortaya çıkmaz sadece bir miktar öfke oluşabilir. Ancak ikili ilişkilerimizde durum böyle değil. Dostumuz tarafından kandırılınca, partnerimiz tarafından ihanete uğrayınca bu yaşadığımız hayal kırıklığı bizi şiddetle etkiler, travmaya sebep olabilir, yıllar sonra ara ara aklımıza gelebilir, bununla ilgili kabuslar görmeye başlayabiliriz ve bu olay hayatımızı tümüyle değiştirebilir. Artık insanlara hiç güvenmeyebiliriz, bağlanma stilimiz kayıtsızlaşabilir işte yüzden biz aldatmayı romantik ilişki bağlamında ele alacağız. Yani ihaneti konuşacağız. Şunu özellikle eklemek istiyorum; yalnızca romantik ilişkide aldatılmak yaralar diğerleri çok da önemli değil gibi bir bakış açısından incelemiyoruz, bir ürün sipariş ettiğimizde bozuk çıkması da hayal kırıklığı yaratır ancak bunu görece daha kolay telafi edebiliriz mesela ürünü iade edebiliriz, bir daha o yerden alışveriş yapmayabiliriz ama romantik ilişkide ve yakın dostlukta bağlanma konusu var. Bu yüzden bağlandığımız biri tarafından ihanete uğramak güvenimizi derinden sarsmaktadır. Bağlanma insan ruhunun temel ihtiyaçlarından biridir, dünyaya diğer insanlara güvenecek miyiz, onlara kayıtsız mı kalacağız, onlardan korkacak mıyız gibi sorulara verdiğimiz cevaplar bizim bağlanma stilimize göre değişir. Aldatılmak bağlanma stilimizi; bağlanma stilimiz de doğrudan kişiliğimizi şekillendirdiği için dolayısıyla bağlandığımız biri tarafından ihanete uğramak çok başka sonuçlara sebep olmakta ve bu nedenle önem arz etmektedir. Yani aldatılmanın diğer şeylere göre çok daha fazla yaralamasının sebebi çok derinlerdeki bağlanma ihtiyacımızdır. Aldatılınca dünyaya karşı tehlikede hissediyoruz.
Yolda yürürken gasp edildiniz, biri bıçak çekip cüzdanınızı aldı. Olaydan sonra ilk aradığınız kişi bağlanma figürünüzdür. O güvendiğimiz kişi güvenimizi kıracak bir şey yaptığında ya da güven veren biri olmadığında ne yazık ki bunu genelliyor ve hayata karşı savunmasız hissediyoruz. Bu daha korku dolu olmamızı daha tetikte yaşamamızı sağlıyor. Bu yüzden bağlanma konusunda biraz daha derinleşelim isterseniz. Mesela çocukluğa inmek meselesi. dikkat ettiyseniz terapistlerle ilgili çok sayıda şaka yapılır ve bu şakaların genel odağı ‘çocukluğa inmek’ üzerinedir -ya da benim dikkatimi çekenler öyle- aslında bu doğru çünkü terapi odasında konuşulanların genel odağı zaten çocukluk hakkında. Ne konuşursak konuşalım konu bir şekilde çocukluk deneyimlerine gelir. Peki niye ? neden çocukluğa iniyoruz, niye bir terapist illa çocuklukla ilgili anıları merak ediyor başka konu mu yok ? Sonuçta biz sürekli insanların işini de konuşabilirdik, bedeniyle ilgili konuşabilirdik, gelecek fikirlerini sorabilirdik, konuşacak çok konu olsa da ısrarla belli belirsiz hatırladığımız çocukluğu hatta bebeklik dönemini konuşmak istiyoruz. İşte bağlanma sebebiyle. Çünkü kişinin bugün burada getirdiği konu eskiden kimlere ne şekilde bağlandığıyla çok ilgili. O bağlılıkta, o ilişkide neleri öğrendi, hangi inançları oluştu ve bugünkü seçimlerini nasıl etkiliyor ? Geçmişte yerleşmiş bakış açısı bizim bugün dünyayı izlerken taktığımız bir gözlük gibidir. Dünyayı nasıl gördüğünüzü anlayabilmek için o gözlüğü inceliyoruz. Mesela çocukken her şeyini kendi başına halletmeyi öğrenmiş ve hatta belki kardeşine bakarak yetişmiş birini düşünelim, şimdiki ilişkilerinde kendisinden bir şey istendiğinde şüphe hissedebilir, çünkü kendi hala kimseden bir şey istemiyor -ki öyle bir data yok karşılıklı alış veriş kendisine çok yabancı bir kavram.
Zaten psikoloji doğduğundan beri bu yayınlanan ilk makalelere baktığınızda hep 0-3 yaş arasında anneyle çocuğun ilişkisini incelediğini görebilirsiniz, bu dönemde ağladığı zaman annesi orada olan, acıktığında onu besleyen, ihtiyaçlarını gören, gözeten, tutarlı bir şekilde ihtiyaçlara cevap veren bi anneniz olduysa hem o dönem hem de gelecek yaşamında güvende hissediyorsunuz. Bu hipotez kişilerin güvenli bağlandıklarını ileri sürüyor, psikolojide bağlanma kuramı derken bunu kast ediyoruz, zaten dikkat ederseniz ilişkilerimizde de böyledir; kadın da olsak erkek de olsak kimi seversek sevelim bazı kriterlerimiz var ve bu kriterleri ihtiyaçlarımıza göre belirliyoruz. Neye ihtiyaç duyuyorsak karşı taraftan onu bekliyoruz. Sosyal medyada bazen görüyoruz ‘erkek dediğin şöyle olacak kadın dediğin böyle olacak’ gibi insanlar alt alta maddeler sıralıyor işte bu bunu yazan kişilerin bağlanma deneyimiyle ilgili ipuçları veriyor bize. Bu arada günümüzde bunu çeşitli testlerle, kişinin terapistle kurduğu ilişkiyle anlayabiliyoruz (kişinin hangi bağlanma stiline sahip olduğunu, diğer insanlarla dünyayla nasıl ilişki kurduğunu vs.) Genel olarak insanlar ya güvenli bağlanırlar ya da güvensiz bağlanırlar. Çocukluğunda annesiyle ve yakınlarıyla güvenli bağlanan kişinin yetişkinlikte de kurduğu ilişkileri pozitif duygularla ilerleyen, cana yakın, iyimser, daha az düşmanca duygular hisseden, daha güçlü sosyal çevresi olan kişiler oluyor. Yapılan çalışmalarda bu kişilerin aldatma olasılıkları da düşük çıkmaktadır. Bu çok mantıklı çünkü yüzeysel bir bakış açısıyla bile fark edebiliriz ki güvenli bağlanan kişinin orada bir hesabı vardır, o ilişkiye en başından beri yatırım yapıyor, madden manen orada oluyor ve yatırım yaptığı ilişkiyi de koruyor, kendi ihtiyaçlarını oradan almak istiyor, yani partneriyle bir sorun olduğunda ya da herhangi bir cinsel deneyim yaşamak istediğinde bunu kendi partnerleriyle yaşamayı tercih ediyor buna aydınlanmış çıkarcılık diyebiliriz. Kendi iyilik halini korumak için kaostan uzak durmaktadır. Yetişkinlikte de benzer şeyleri iş arkadaşlarıyla çevresiyle ilişkilerinde görebiliyoruz, onlarla da güvene dayalı ilişkiler kuruyor, samimi ve sıcak bir iletişim. Aynı şekilde güvensiz bağlanma stillerinden kaçınmacı bağlanan biri zaten birlikte olduğu kişiye tamamen adanamıyor ve böyle söylemese bile gerçek bir birliktelik sözü veremiyor dolayısıyla aldatmanın cazibesine direnme olasılığı da güvenli bağlanana göre düşebiliyor, aldatma olasılığı görece yüksek oluyor.
Bu arada birine güvensiz bağlandığınızda da ondan kopmakta zorlanabilirsiniz, bağlanma sadece güvenli bağlanma değildir, güvensiz bağlanmanın alt türleri var. Herkesle çok iyi ilişkiler kurmuyoruz öyle değil mi, işte bu kişiler genellikle güvensiz bağlandığımız kişiler olabilir. Bağlanma diğer insanlarla ilişki kurarken genel ruh halinizi, bakış açınızı, nasıl yaklaşacağınızı belirliyor ve hatta psikolojik sağlığınızın ne derece kırılgan olduğu da bağlanma stilinizle çok ilişkili.
Tabi böyle yazınca aklınıza şu gelebilir ‘ben çocukken iyi bir bağlanma kurulamadı çevrem elverişli değildi, güvenli bağlanamadım, o zaman hayat boyu hep böyle mi gidecek ? Hayır. Bir kere oldu bitti değil. Kişiler yetişkinlikte sağlıklı biriyle sağlıklı bir ilişki kurduklarında bağlanma stilleri değişebilmektedir. Nöroplastisiteyi duymuşsunuzdur belki, beynin yeniden yapılanması demektir. Fakat ne yazık ki bu her zaman o kadar kolay değildir, kişilerin kendi önlerine koydukları engeller vardır. Problem tam olarak burada başlıyor çünkü bağlanma tarzı güvensiz olan kişiler güvenli bağlanan kişileri sıkıcı bulabiliyor, yanlarında iyi hissetmeyebiliyor -konfor alanından çıktıkları için. Güvensiz bağlanan kiş için kaos daha tanıdık daha konforlu bir alandır, bu da neden sürekli aldatan adamı seçiyorum sorusunun cevabıdır.
Güvensiz bağlanan kişinin ne yazık ki alışkın olduğu, bildiği, ona tanıdık gelen ilişki türü kaotik, kırgın, kızgın ilişkilerdir. Biriyle ilişki kuruyor daha ilk haftadan kavga etse de bunu garipsemiyor, mesajları alamıyor ve dolayısıyla kayıtsız ya da korkulu bir yerden bağlanmaya devam ediyor, muhtemelen güvenli bağlanan biri de ona ya yapmacık geliyor, ya sahte geliyor, ya da tuhaf geliyordur. Bu yüzden sağlıklı kişilere çok şans vermek gelmiyor içinden. Güvensiz bağlanan kişi günün sonunda güvensiz bağlandığı kişi tarafından aldatılınca da ben zaten insanlara güvenilmeyeceğini biliyordum diyerek kendi bildiği şeyi bir kez daha öğrenmiş kendi inancını pekiştirmiş oluyor.
Bağlanma stili aldatma nedenlerinden sadece biri. Bunun dışında başka nedenler de var. Kişinin yetiştiği ortamda aldatılmak çok da dramatik bir konu olarak yaşanmıyor olabilir, aile ilişkilerinde bu durum hep hayatın normal bir parçası olarak görüyor olabilir, daha erkek daha kadın hissedebilmek için aldatan kişiler olabilir, kadınlar için flört etmek daha canlı hissetmek anlamına gelebiliyor bazen, bazı çevrelerde erkekler için de bu bir skor anlamına gelebiliyor, aynı şekilde kendini değerli hissedebilmek ne kadar çok beğenildiğini kendine gösterebilmek için gelişi güzel ilişkiler kurulabiliyor, bazı insanlar yaşı ilerledikçe hala beğenildiğinden emin olmak isteyebiliyor, bazen intikam için aldatılabiliyor -illa misilleme olmak zorunda değil eşine çok öfkeli olduğu bir meselede onu aldatarak rahatlamaya çalışanlar gibi- yani herkesin aldatma sebebi farklı olabilir ama ortak bir nokta var ki aldatılan kişide güven yıkılıyor. Bunca zaman güvenli bağlandığı kişiyle birlikteyken artık kendini güvende hissetmediği bir ilişkiye başlıyor. Bu psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmaya başlaması için elverişli bir zemin demektir. Bazıları için destek arama hikayesi böyle başlıyor.
İnsanlar aldatıldıklarında ayrılmaya her zaman kolaylıkla yanaşamazlar çünkü ayrıldıktan sonra ne olacağı kendisi için belirsizdir. Sonrası daha iyi olacak mı, gelen gideni aratacak mı? Aldatılan kişi zaten o an güven kaybı yaşadığı için herkesin aldattığına inanmaya eğilimli oluyor dolayısıyla ‘e zaten herkes aldatıyor o zaman ben niye düzenimi bozayım ki ? Ne için konforumdan çıkayım ? zaten zorluklarla kurduğum düzeni bırakıp hayata niye en başından başlayayım ? gibi düşüncelerle ayrılmak istemeyebiliyorlar. Bu noktada rasyonalizasyon başlar. Rasyonalizasyon mantığa bürümek demek, baş edemeyeceğimiz bir olayla karşılaştığımızda, kalbimizde bunu kabul edemediğimizde mantığımızla kabul etmeye çalışıyoruz. O duyguya cevaplar sıralayarak yatıştırmaya çalışıyoruz. Kişiler aldatıldıklarında hele ki uzun ve evliliği içeren bir birliktelikse bu, kendi düzeni ve hayatıyla kendi değer yargıları arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor, evet ikisi de çok kıymetli ikisi de çok önemli ve bu yüzden bu durumdaki kişinin olayı kabul edebilmesi için rasyonalizasyon dediğimiz başa çıkma mekanizmasını kullanması gerekiyor. Aslında ne aldatmaktır ne aldatmak değildir sorusu buradan çıkıyor. Kişiler en başından kendisi için ne aldatmadır ne aldatma değildir bunu zaten bilir ama aldatıldıktan sonra ilişkiye devam edecekse bunu bildiğini kendinden saklaması gerekir. Mesela şu gibi şeyler duymuşsunuzdur: ‘Aman canım bir öpüşme de aldatma sayılır mı ?’ Ya da ‘biz o iki gün içinde ayrıydık bu aldatma sayılmaz’ ya da ‘tam olarak ortada bir cinsel deneyim yok/ilişkiye girmemişler sadece biraz yakınlaşmışlar buna aldatma diyemeyiz’ gibi düşünceler kişinin değer yargılarına bağlıdır. Bu hangi ilişkide ve kiminle ilişkide olduğumuza göre değişir. Bu yazıda değinmek istediğimiz nokta cevabı bulmak için kişinin kalbinin pusulası olduğu. Ben aynı şeyi yaptığımda hiçbir vicdani duygu uyanmıyor ve partnerim aynı şeyi yaptığında ‘ben buna hiç kırılmam, o da öpüşsün, flörtleşsin, bunun konusunu bile açmam’ dediğiniz her davranış sizin için aldatma değildir ve buna elbette herkes saygı duymalı. Ama bir ilişkim yokken biri bana ‘partnerin bir başkasıyla öpüşecek dese ben kesin ayrılırdım’ diyorsam, ilişkim olduğunda bu başıma geldi, partnerim bi başkasıyla öpüştü ben de ‘aman canım bunda ne var aldatmak sayılmaz’ diyorsam ve özellikle de kalbimde bir sızı varsa ya değer yargılarım değişmiştir ya da rasyonalize ediyorum demektir ama rasyonalizasyon affetmek değildir, o yaşananı kalbimizle kabul ettiğimiz anlamına gelmiyor. Sadece ilişkiye devam edebilmek için iç sesimizi susturmanın bir yolunu bulduğumuz anlamına gelir bu. Ve birini affetmeden affettiğimizi düşünmek psikolojik sağlığınız açısından risklidir.
Tam tersini düşünelim, bir şey yaşadınız, partnerinizin bundan haberi yok mesela sizin başınızdan aldatıp aldatmadığınızdan emin olmadığınız bir flört deneyimi geçti, biriyle flört ettiniz, başka birine karşı romantik bir yakınlık hissettiniz ‘ben aldattım mı acaba’ diye düşünüyorsunuz, böyle durumlarda da kendinizi kıstas alabilirsiniz, yaptığınız şeyi partnerinizden saklama ihtiyacı hissediyorsanız ya da karşı taraf yaptığınız şeyi yaptığında sizde bir kıskançlık/haksızlık duygusu uyanıyorsa sınırları aşmış olabilirsiniz.
Ama bazen de ortada hiçbir sebep yokken her an aldatılacakmışım gibi geliyor, partnerimi aradım 10 dakika geçti geri dönmedi içimde hiç hoşuma gitmeyen bir duygu var, ara ara konumunu açıp kontrol ediyorum, bir yere gittiğinde katılımcıların tam listesini alıyorum hatta içten içe hiçbir kanıtım olmasa da beni aldattığından şüpheleniyorum diyorsanız burada paranoid bir durum ya da anksiyete bozukluğuyla ilgili bir konu olabilir.
Az önce rasyonalizasyondan bahsettik, hazır konusu açılmışken kendini kandırmaktan da bahsedelim. Eşini aldatan kişinin kendini, birlikte olduğu kişiyi kandırmak için söylediği tipik yalanlar vardır. Eşimle sex yapmıyoruz, onu sevmiyorum onunla vakit geçirmek istemiyorum ve o da bunu biliyor, çocuklarım için birlikteyim, çok yakında ayrılacağım, eşimin ailesi belalı tipler, kariyerim bitebilir gibi. İnsanlar bunların gerçek olmadığını içten içe bilse de yaşadığı büyüyü bozmak istemez ve bunlara ‘inanır’ ancak günün sonunda ne yazık ki böyle bir birliktelikten ona derin bir hüzün, hayal kırıklığı, kıskançlık, umutsuzluk kalacaktır -ki zaten elindeki de en başından beri hiçbir zaman gerçek bir eş olmadığı, bir hayal olduğu için bu ilişki sona erdiği andan itibaren tekrar aynı hataya düşmezse gerçek bir ilişki başlayabilir ve bu hayatı için çok güzel bir gelişmedir.
Aldatılmaya herkesin verdiği tepki farklı, eğer çevrenizde aldatılan biri varsa bilmelisiniz ki insanların çoğu için bunu paylaşmak hiç kolay değil çünkü toplum bunu bir utanç kaynağı olarak görüyor, tavsiyem hatta ricam bir şekilde yakınınızı yargılamamanızdır. Herkesin olaylar karşısında baş etme şekli farklı kimi aldatıldığında derin bir hüzünle kendini kapatır, yine üzülürüm diye hiç ilişki kurmayabilir, kimi çivi çiviyi söker diyerek seçici olmadan gelişi güzel ilişkiler yaşar, artık ben de kötü biri olacağım kimseye güvenmeyeceğim diye düşünebilir, kimi ilişkisini bitirir kimiyse affeder. Bunların hiçbiri yargılanacak konular değil. Affetmek demişken affetmeyi detaylıca incelediğim affetmenin birçok yönüne değindiğim yazıyı okuyabilirsiniz orada da bahsettiğim gibi affetmek affettim denince hissedilen bir duygu değil bazen rasyonalizasyonun bir parçası olabiliyor yani kişiler gerçekte affetmiyor sadece affettiğini düşünüyor. bunu nasıl anlıyoruz, aldatıldıktan sonra ilişkiye devam ediyor ama sürekli o konuyu açıyor, bir şeyler artık eskisi gibi olmuyor, artık daha sinirli daha tahammülsüz birine dönüşüyor ve sürekli aklına bu konu geliyor. Eğer siz bunları yaşıyorsanız gerçekte hiç affetmemiş olabilirsiniz.
Bizim toplumumuzda aldatılan kadının affettiğini düşünmek istemesinin sebepleri var, metropollerde artık çok görmesek bile kırsalda kadınlar haklı olarak ‘dul kadın’ olarak bilinmek istemiyor, gelir dağılımı kadın ve erkeklerde eşit değil ve kadınlarda gelecek kaygısı, erkeklerde kariyerim bitebilir korkusuyla affetmeye yatkınlık olabiliyor, böyle affetmek kronik depresyona sebep olabilir.
Şimdi aldatanın da aldatılanın da yüzleştiği o dramatik güne gelelim. O gün iki taraf için de trajik bir hal alıyor çünkü iki taraf da bağlanma figürünü/bağlandığı kişiyi kaybetme noktasında olduğu için büyük bir anksiyete açığa çıkıyor.
Aldatılan kişinin bakış açısından bakarsak, bunu öğrendiği an çok acı hissetmesinin sebebi iç içe geçmiş birçok duyguyu aynı anda hissetmesi. Bir anda bağlanma figürü artık güvensiz bir yere konumlandı ve ona karşı güvende hissetmiyor, diğer yanda öfke duygusu var, karar verme baskısı var, olumsuz düşüncelerin kendisini taciz etmesi için de fırsat doğmuş oluyor -acaba yetersiz miydim, bir şeyi yanlış mı yaptım, benden beklentilerini karşılayamadım mı, daha farklı davransam sonuç böyle olmayabilirdi, bunun bedelini ödetmezsem kendime saygım azalacak gibi. Aldatılan kişiyi en çok üzen şeylerden biri kendinde bulduğu kusurlar, hele ki çocukluk çağından beri kendinde yetersizlik hissediyorsa aldatılmayla birlikte bu tetikleniyor. Üstüne yas süreci geliyor; aklına iyi anıları, kusurları, bugüne kadar idare etiği bütün meseleler bir anda hücum ediyor.
Aldatan kişinin bakış açısından baktığımızda genellikle onu suçlama eğilimindeyiz. Hatta şöyle fikirlerimiz var ‘e ayrıl git ne yapıyorsan yap niye bunu yapıyorsun’ gibi ama bu ilk akla gelen fikirlerin pratik hayatta karşılığı yok çünkü aldatan kişinin ruh hali de iyi değildir o an. Onun da eşiyle/partneriyle kurduğu bir duygusal bağ var, onu kaybedeceğini düşünüyor ve o da anksiyete yaşıyor, güvensiz bile olsa karşılanan bir bağlanma ihtiyacı var, hep bir şey olursa benim yerime o halleder diye düşünmüş ve bağlanma ihtiyacını zaten o kişide karşıladığı için ayrılmamış, bu nedenle bağlanma dışındaki diğer flört etme, cinsellik, heyecan gibi ihtiyaç duyduğu şeyleri diğer insanlarla gidermiş. E bu davranışın bir bedeli var. Ve o bedelle yüzleştiği an da tutmayacağı sözler vermeye çok hazır oluyor.
Yani aldatılmayla yüzleşildiği o sahnede iki taraf da ciddi bir duygu yüküyle karşı karşıya kalıyor, iki tarafta da bir kriz durumu var, biri yaptığı şeyin suçluluğuyla diğeri yaşadığı durumun şokuyla iki travma yaşayan insan karşı karşıyadır. Bunu zihninde sağlıklı işlemleyebilirse sağlıklı ve kalıcı kararlar verebiliyor ama bu duygu altında ezilirse ileride pişmanlık duyacağı kararlar vermiş oluyor çünkü bazen de şunu görüyoruz; aldatılan kişi aldatılmayı öğrendiği an öyle bir travma yaşıyor ki bu travmayla birlikte bir de ayrılığın getireceği belirsizliğe tahammül edemediği için ilişkiye devam etmeye karar veriyor.
Bilmeliyiz ki insanlar karşı taraf söz verdiği için, çiçek aldığı için, çok samimi yaklaştığı için, artık daha iyi davrandığı için affetmez. Affetmek karşı taraf için olan bir şey değil, kişisel bir süreç ve zaman alır.
İnsanların aldatmasının bir takım sebepleri var, mevcut ilişkisindeki problemleri çözemiyor olabilir, aldatmanın verdiği hazzı seviyor olabilir yasak elmanın cazibesi gibi, evlilik dışı ilişkilerde daha tutkulu hissediyor olabilir, kendi flörtöz tarafını görmek istiyor, kendiyle ilişkisini, özbakımını, ihtiyaçlarını sadece bir başkasının varlığıyla iyi hale getirebiliyorsa kendine bakmanın bir yolu olarak yeni bir kişiyi kullanıyor olabilir, her birlikte kurallar vardır, çok baskıcı ya da tam tersi koşullarda yetişmiş biri birlikteliğin getirdiği sorumluluğa, kurallara katlanamıyor olabilir bu kişiler bir yandan bağlanmayı isteseler de diğer yandan çok bunalmış hisseder, ya da bazen birine sadık kaldığında diğer tüm olasılıklardan vazgeçtiğini, diğer ilişki fırsatlarını kaçırdığını düşünüyor olabilir; bir de özellikle partneri olan biriyle ilişki kurmayı tercih eden kişiler var ki orada tabi bambaşka bir yazının konusu olabilecek kadar çok fazla motivasyon olabilir, yani herkesin nedeni farklı olsa da sonuç aynı. Bir kaçış. Aldatmak bir sorun çözme davranışı. Kişinin bir problemi var ve bu problemi sonucu kötü olabilecek bir şekilde çözmeye çalışıyor mesela beni gör aldatması var. Genellikle ilişkinin ilk yıllarında görülüyor.
Bir ilişkinin ilk yılları çok kritiktir çünkü iki tarafında diğer ilişkilerinden ya da kendi ailesinden getirdiği bir yük vardır, öğrendiği bir takım iyi ve kötü deneyimler var. Daha da önemlisi hiç tanımadığı sadece bir çekim hissettiği biriyle bir birliktelik yaşamaya, ortak kararlar vermeye başlıyor, sinemada hangi filme gidileceğinden siyasi/dini görüşlere kadar. Eğer bu ilk dönem sağlıklı atlatılırsa kişiler kendilerini karşı tarafın farklılığı karşısında tehlikede hissetmezse bir şekilde ilişkiyi sürdürebiliyorlar. Beni gör aldatması da burada oluyor. Bu aldatma daha çok içinde bulunduğu ilişkiye kendini göstermek için olduğundan çift terapisine de olumlu yanıt alınmaktadır.
Aldatmak elbette haklı çıkarmaya çalıştığımız değil anlamaya çalıştığımız bir durum ve bu bir süreç, kimse aldatma niyetiyle evlenmiyor, ya da bir ilişkiye başlamıyor, size biraz süreçten bahsetmek istiyorum. Nasıl oluyor da işler bu noktaya geliyor, süreci anlayabilirsek belki doğru zamanda doğru hamlelerle aldatmanın da önüne geçebiliriz. Tabii ki herkesin aldatma yolculuğunun farklı olduğunu eklemekle birlikte genel hatları belirleyelim. İlk aşamada genellikle ilişkide iki tarafın da hoşuna gitmeyen bir gidişat olur ve bu açıkça konuşulmuyor, ilişkiyi de ilgilendiren bazı kararlar artık bireysel olarak alınmaya başlıyor mesela bir taraf birden bire başka bir şehre yerleşmeyi planlıyor ve bu tek başına karar alma dönemi artık yavaş yavaş ilişkide ayrışmayı başlatıyor sonra işin içine bıkkınlık ve stres duygusu giriyor ve ne yazık ki insan doğası bu stresi heyecan arayışına yönelerek çözmeye çalışabiliyor . İlişkide zamanla cevap bulunamayan sorular olur, iletişimsizlik, anlaşılmama duygusu aldatmayı filizlendiriyor. Anlaşılmadığını düşünen kişi kendi içine kapanınca birliktelik de tekdüze bir hal almaya başlıyor, monotonlaşıyor. İşte bunların hepsi bir işarettir, işaretler belirmeye başladığında taraflar bunu reddetmezse işler aldatmaya kadar gitmeyebilir. Tekrarlamak gerekirse; bunlar varsa kişi aldatacaktır demek değildir bu. Bazı insanlar ne olursa olsun aldatmayı seçmeyecektir. Ama literatüre bakarsak genel tanımlar vardır bu bilgilere göre aldatmaya daha açık hale gelen kişiler vardır öğreniğin partnerinizle tatmin olmadığınız bir cinsel yaşamınız varsa ya da hiç cinselliğin olmadığı bir ilişkiniz olabilir, belki ilişkide duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarınız anlaşılmıyor/reddediliyor ve hatta karşı tarafın anlamaya niyeti bile yoktur, başka kişilerle cinselliğe dair içinizde bir merak duygusu varsa, mevcut ilişkiniz sizi bıktırdıysa/bunalttıysa tamamen kendi hayatına odaklı bir partnerle ilişki yürütmeye çalışıyorsanız, onun hayatında kendinize bir yer bulamıyorsanız, bir şekilde sizi içeri almıyorsa gelecek planları gündelik eğlenceleri hep sizin dışınızdaysa, eşinizle aranızdaki yaş farkı çok yüksekse, çok fazla kültürel fark varsa değer yargılarınız birbirinden çok farklıysa işler son noktaya gelmeden bu konuları çözmek için çalışmanız daha büyük acılar yaşamamanız için bir fırsat olacaktır. Ayrıca araştırmalar evlilikte erkeklerin cinsellik kadınlarınsa duygusallık sebebiyle aldattığını gösteriyor
Bu yazıda açık ilişki gibi konulara değinmedim çünkü aldatma kapsamına girmemektedir. Her insanın olduğu gibi her ilişkinin de değer yargıları var, günümüzde ilişkiler şekil değiştiriyor ve ilişkilerde geçmişte sık görülmeyen ya da konuşulmayan bir takım konular artık konuşulabilir hale geliyor, açık ilişki gibi, yalnızca cinsellik amacıyla ilişkiye tek gecelik birinin dahil edilmesi gibi meseleler içinde yanıltmayı barındırmadığı için aldatmayla ilgili değil ilişkinin değer yargılarıyla ilgili bir konu ve iki taraf için de problem yaratmadığından bu kaydın da konusu değil.
Umarım aydınlatıcı olmuştur, yeni bir yazıda görüşünceye kadar hepinize harika ve ışık dolu bir hafta dilerim.
“Yukarıdaki içerik yazarın podcast serisindendir. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu gereği site içindeki tüm dokümanlara ait haklar saklıdır. Site içerisinde yer alan sayfalarda hiçbir doküman, yazılı izin alınmaksızın kopyalanamaz, başka yere taşınamaz, alıntı yapılamaz, internet üzerinde veya her ne şekilde olursa olsun yayınlanamaz ve kullanılamaz. Aynı şekilde 5651 sayılı kanunu kapsamında telif hakkına konu olan eserle yasal haklarının çiğnendiğini düşünen hak sahiplerinin mail yoluyla iletişime geçmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde eser yeniden değerlendirilerek yazılı dönüş yapılır. Yararlanılan kaynaklar, gerekli izinler ve haklar için mail yoluyla iletişime geçiniz.’’
Commentaires