Şu sıralar şunları yaşıyor musunuz ?
Ne kadar uyursam uyuyayım dinlenmemiş olarak uyanmıyorum ve güne hep yorgun başlıyorum.
Bir iş yapmaya karar verdim, -bu bir ödev olabilir ders çalışmak olabilir- ama bir türlü dikkatimi toplayıp ona konsantre olamıyorum.
Yaptığım işle ilgili hiçbir umudum yok sanki yapsam da hiçbir işe yaramayacakmış gibi hissediyorum ve beni hedeflerime ulaştıracak şeyin bu olmadığını düşünerek yapıyorum böylece işe verdiğim dikkat kısa sürüyor.
Her gün belki her an çok fazla sorumluluğum var aklıma yapacağım farklı farklı kategorilerde bir sürü iş geliyor ve bunlarla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. Bunları tamamlasam bile ertesi hafta yine aynı şeyle baş başayım, bu nereye kadar böyle gidecek diye düşünüyorum.
Şimdi bir anlığına şöyle bir hayatınız olduğunu hayal edin:
Bir yandan işte birçok sorumluluğunuz var onlarla ilgilenirken hata yapmamanız gerekir, tüm bunları yaparken iş ortamınız kaotik ve dedikodu dolu. Bu ilişkileri yönetmeniz lazım, yüksek lisans yapmak istediniz, akademik sorumluluklar eklendi, derse girmeli ödev yapmalı tez hazırlamalısınız, her gün evin işleri var; temizlik, çamaşır, bulaşık, her gün yemek yapmanız gerekiyor, diğer taraftan partnerinizle ilgilenmeniz gerekli, biraz zor biri ve ilişkinizde de üstü örtülen bir takım meseleler var. Evcil hayvanlarınız var bakımı sağlık kontrolleri mesela köpeğinizi her gün dışarı çıkarmanız lazım ama hiç dışarı çıkmak istemiyorsunuz, kişisel bakımınıza dikkat etmeniz gerekli belki kuaföre gidecek bile vakit yaratamıyorsunuz, diğer yandan kendi aile ilişkilerinize önem vermeniz lazım, abinizin annenizin size ihtiyacı var. Bu arada çocuklarınız da var okulu, sağlığı, öğretmeniyle konuşmanız lazım sınıfta bir takım problemler var, okul fiyatları çok yükseldi, ek iş mi yapsam diye düşünüyorsunuz.
Böyle bir hayat iştahınızı kabarttı mı ? Dünyaya gelirken tam olarak bunu seçmiş olur muydunuz? Aslında okurken bile patlayacak gibi hissettiyseniz çok haklısınız.
Şimdi de şunu düşünelim: Hayatınızın ne kadarı buna benziyor ? Aslında doğru açıdan bakarsak hepimizin hayatı buna benziyor. Ama belki de zaten zaman zaman bu açıdan bakıyoruz ve bu açı yanlış bir açı. İşte hayata bu açıdan baktığımızda tükeniyoruz, başka açılardan baktığımız haftalarda ise tüm bunları aylarca gayet normal bir şekilde yapabiliyoruz. İşte bu kayıtta bu açıdan bakmaya başladığımız anlarda ne yapabileceğimizi konuşacağız. Tükenmişlik Sendromu hakkında konuşacağız.
Yer yer bu açıdan bakmamak imkansız çünkü hepimizin ömrü birçok farklı yerde ve birçok farklı kişinin hayatında bulunmayı gerektiriyor. Kimse sadece anne sadece akademisyen sadece işçi değil. Ya da sadece köpeğinin bakıcısı olarak dünyaya gelip ömrünü ona bakıp sonlandırmıyor. Hepimizin birçok farklı alanda birçok farklı rolü var çünkü öyle olmasını istiyoruz, aslında böyle olmasını seviyoruz ama bir gün geliyor ve tüm bunlardan sıkılıyoruz işte tükenmişlik yaşadığımız o an yapabileceğimiz şeyler var.
Tabi yapabileceğimiz şeyleri yapmamamızın da bir nedeni var mesela az önce gözümüzde canlandırdığımız hayatın ortasında olduğunuzu düşünün bir yandan çocuklar.. bir yandan iş.. ev....Bu durumdaki boğulmuş kişiye kafası onca şeyle meşgulken biraz kendine vakit ayır, biraz gez dolaş, kendin için alışveriş yap hatta bir tatile çık demek küfretmek gibi hissettirecektir çünkü onu en basit haliyle kendisini anlamadığınızı düşünecektir. Biz birazdan nedenlerine detaylı değişeneceğiz ama isterseniz önce bizi neyin tükettiğine bakalım. Hiçbir enerjimizin kalmadığını hissettiğimiz o döneme girmemize ne sebep oluyor ?
Tükenmişlik sadece bir meslekte çok çalışmak sonucu olmuyor. Çalışmayan evin işleriyle ilgilenen kadınlar da tükenmişlik yaşar.
Belki toksik bir ilişkiyi yürütmeye çalışıyoruzdur. Partnerimiz tarafından anlaşılmadığımız, konuşsak da bir şeylerin duyulmadığı, sürekli suçlandığımız, her an bir kavga çıkacakmış hissiyle kalbimizin hızlı hızlı attığı bir ilişki içindeyizdir. Karşı tarafın beklentileri bizim boyumuzu aşıyor olabilir, ilişki içinde istek ve ihtiyaçlarımızı ifade edemiyor olabiliriz, olmadığımız bir kişi gibi davranmamız bekleniyor olabilir, ilişkinin tüm maddi sorumluluğu bizim üstümüzde ve biz içten içe bundan rahatsızlık hissediyor olabiliriz. Aynı şeyleri konuşmaktan keyif almıyoruzdur, ilgi alanlarımız aynı değildir, ya da ailesiyle ilgili bir takım meseleleri sürekli idare etmemiz gerekiyordur, asla tolere edemeyeceğimiz bir takım alışkanlıkları olabilir işte bunlar bizde tükenmişlik yaratabilir.
Bakım verme sebebiyle tükenmiş hissediyor olabiliriz. Belki bir büyüğümüzün yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için ona destek oluyoruzdur ama ne yaparsak yapalım bu kişinin hastalığı veya kişiliği sebebiyle memnun edemiyoruzdur ya da herkes memnundur ama siz bakım vermekten memnun değilsinizdir, tüm vaktinizi alıyordur. Belki çocuklarınız var ve çocukların okuluyla, kursuyla ilgilenmek; sınıftaki diğer annelerle iyi iletişim kurmaya çalışmak, diğer çocukların zorbalıkları konusunda çocuğunuzu eğitmek gibi çocuk büyütmeye dair bir sürü meseleyle tek başınıza baş etmeye çalışıyorsunuzdur bunlar karşısında her zaman dik durabilmek kolay değil.
Belki yıllardır size eşlik eden bir evcil hayvanınız var ve artık hasta, sürekli veteriner hekimle iletişimde kalmanız gerekiyor, bir yandan onunla olan anılarınız aklınıza geliyor bir yandan onun çaresizliğini ve sona yaklaştığını görüyorsunuz, bir yandan daha farklı bir şey yapabilir miydim diye kendinizi sorguluyorsunuz tüm bunları yaşarken enerjiniz elbette stabil kalmayacaktır.
Ya da sürekli dedikodunun döndüğü bir iş yerindesinizdir, iş arkadaşlarınız sizinle aynı entelektüel düzeyde değil, kendinizi yalnız hissediyorsunuz, oradaki dönen şakalar size komik gelmiyor ama gülümsemek idare etmek zorunda hissediyorsunuz, patronunuzun bitmek bilmeyen istekleri var sanki her ay bir ev tapusu veriyormuş gibi maaş ödediğine inanıyor, 7/24 hazır ve nazır olmanızı bekliyor, azıcık yüzünüz düşse birileri tarafından güler yüzlü olma dersleri duyuyorsunuz, hatta modunuzun düşük olmasını kişisel algılayan kişilerle aynı ortamda çalışıyorsunuz ve geceleri sürekli ‘sadece hayatta kalabilmek kimseden destek almadan faturamı ödeyebilmek için tüm bunlara katlanmama değiyor mu’ sorusu sizi taciz ederken sabah oluyor ve hazırlanıp yine işe gidiyorsunuz. Eğer bir işe yeni başladıysanız kendinizi göstermek için ne kadar sorumluluk sahibi biri olduğunuzun altını çizmek için de tükenene kadar çalışabilirsiniz. Özellikle işinizde bir hedef baskısı varsa ve hedefi tamamlamadığınızda toplum içinde aşağılanıyorsanız bu baskı kendi başına işin kendisinden bile daha fazla yoracaktır ve iş yerinde sınır koyamamak verilen her işi kovulacağım korkusuyla kabul edip yapmaya çalışmak da bir süre sonra enerjimizi tüketecektir.
Bazen gerçekten sevdiğimiz uzun yıllardır tanıdığımız bir arkadaşımız/kuzenimiz/yeğenimiz oluyor ama çok yoruyor. Genel olarak bazı insanların bir takım davranışları yorar, tüketir. Mesela sürekli kendinden bahseden, kendi fikrini sonuna kadar kıra döke savunan, sadece olumsuz bakan, depresif ve kırgın kişilere çok sık maruz kalıyorsanız ve onu seviyorsanız hep ikilemde kalırsınız. Mesela dışarı çıkmak istiyorsunuzdur, heyecanlanırsınız ama buluştuğunuz anda içten içe huzursuz hissetmeye başlayıp pişman olursunuz. İşte bu gibi durumlarda bu ilişkileri sınırlandırmamak güzel aktivitelerinizin bile -eşlik eden kişi yüzünden- sizi tüketmesine sebep olacaktır.
Tükenene kadar çalışmamızın sebebi somut değil soyut bir kavrama inanmamızdan da kaynaklanabilir. Biz ‘ekmek aslanın ağzında’ gibi sözlerle büyüyoruz bunlar bize hayatın çok zor ve çetin şartlarda kazanılacak bir savaş ortamı olduğu mesajını veriyor, evet şartlar yer yer gerçekten de zorlaşabiliyor ama siz de çevrenizde bir şeyleri kolaylıkla elde edebilen kişilere denk gelmişsinizdir. Ya da başka bir açıdan arzularımızın hızına yetişemiyor olabiliriz, yapmak istediklerimiz ve satın almak istediğimiz o kadar çok şey olur ki bunlara ulaşabilmek için tüm kapasitemizi ortaya koyarız. Bu soyut kavram için tükenene kadar çaba sarf etme meselesi sadece parayla ilgili olmak zorunda değil kafamda kendimle ilgili ‘o kadar iyi bir baba olacağım ki herkes beni takdir edecek’ gibi bir düşünce varsa bu da çok fazla yorulmama sebep olacaktır bu gibi durumlarda 2 sorunumuz var demektir
1) Kapasitemizi gerçekten biliyor muyuz ? belki de düşündüğümüz kadar güçlü değiliz, sık sık kapasitemizi aştığımız için kilitleniyoruz.
2) Bu arzular gerçekten benim arzularım mı yoksa sadece istemem gerektiğini öğrendiğim, havalı bulduğum için istediğim şeyler mi ? İstek ve arzularımızı kontrol etmeden geldiği gibi/onları sanki bir ihtiyaçmış gibi kabul ederek onun için çabalamak da bizi tüketecektir.
Ya da d şıkkı hepsi. Hem anne/baba rolü hem iş yerindeki problemler hem özel hayatınızdaki sorunlar hepsi bir arada sınanıyormuş gibi hissediyorsanız tükenmeniz çok normal.
Tükenen kişiler çok mutsuz ve sürekli çalıştığı için hiçbir şeyden zevk almaz, bu aslında kişinin kendine iyi gelen şeylerle ilişkisini kestiği ve sadece daha çok çalışarak uzaktaki belli belirsiz hedefe koştuğu bir tablo. Böylesine bir mücadeleye girdiğimizde gelecekte şartların daha iyi olacağını, çabalarımızın karşılığını alacağımızı, çok daha fazla dinlenebileceğimize dair bir hayaller kurarız. Ama böyle düşünürsek çevremizde bizden çok daha az çaba göstererek çok daha iyi şartlar edinen kişileri gördüğümüzde içimizde öfke uyanabilir. Oysa ki ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın gibi bir denklem yoktur gerçek hayatta. Bazen doğru anda doğru şeyi yapmak çok az çabayla çok fazla fırsata sahip olmamızı sağlayabilir.
Tükenmişlikten bahsederken onu depresyondan ayırmak gerekiyor. Depresyon hastaları genel olarak daha spesifik bir olay tanımlar ‘şöyle bir mesele yaşadım bundan sonra böyle hissetmeye başladım’ gibi. Ancak tükenmişlik yaşayan kişiler bunun hiç farkında bile olmayabilirler. Hatta bunu inkar etmeye de yatkın olurlar. Çevresindeki kişiler ‘sen eskiden çok espriliydin artık sinirli sinirli cevaplar veriyorsun’ der. Tükenmişlik yaşayan kişi bir yere davet edildiğinde sanki oyalanıyormuş gibi düşünür, bir süre sonra diğer insanları tembel ve vakit kaybettiren kişiler olarak görmeye başlar, her boş vakit aktivitesinde suçluluk hisseder, bir filmi izlemek ona çok uzun gelir ve filmin çoğunda da zaten kalkınca yapacağı işleri planlar. Tükenmişlik depresyona göre daha kronik daha süreğen bir tablodur. Depresyonda kendi kendine iyileştiğini görebiliyoruz ama tükenmişlik yıllarca devam edebiliyor, insanlar yıllarca tükenmiş bir şekilde çalışmaya devam edebilirler çünkü boşta kaldıklarında büyük bir suçluluk hissedip bundan kurtulmak için de daha fazla sorumluluk alırlar. Böyle birine ‘direkt egzersize başla’ diyerek sorununu çözmeye çalışmak aslında onun çözümünü elinden almak olacaktır.
Hepimiz zaman zaman tükenebiliriz sonuçta hiçbirimizin enerjisi sonsuz değil ama bakıyorsunuz çok güzel gelişmeler olsa da siz yine de toparlanamıyorsunuz, yorgun ve gergin hissetmeye devam etseniz de boş kalınca hissettiğiniz suçluluk sebebiyle çalışmaya devam ediyorsanız işte bu noktada artık bedeniniz size farklı bir şey yapmanız gerektiğini söylüyor. Ama tükenen kişiler genellikle bedenin verdiği tepkiye de duyarsız kaldıkları için streslerini azaltabilmek adına alkol ve uyuşturucu kullanımına yatkın hale gelirler. Tükenmişlik durumunda artık kişi iş kaygısının da ötesinde bir yorgunluk hissediyordur. Uğraştığı şey dışındaki her konu ona yetersiz biri olduğunu hatırlatıyor. Tükenmişlik yaşayan kişiyi tüketen şeyden uzak tutmak işin zaten zor tarafı, çok yorgun hisseden kişiye e biraz dinlen diye tavsiye vermek çok zekice değildir çünkü muhtemelen bunu kendi de düşünebiliyordur. Eğer bir yakınınız tükenmişlik yaşıyorsa ya da bundan şüpheleniyorsanız ona yapabileceğiniz en iyi şey ondan sorumluluğunu almaktır. Yani oturduğumuz yerden biraz da dinlen canım demek yerine bulaşıkları ona bırakmamak, belki bir konser bileti almak, onun yapmayı planladıklarından kendi yapabileceklerimiz varsa bu görevi devralmak onun biraz dinlenmesi için yardım edecektir. Zaten yavaş yavaş küçük küçük dinlendikçe kendiyle yeniden ilişki kuracaktır.
Eğer siz tükenmişlik yaşıyorsanız bu düşüncelerden kurtulabilmek için muhtemelen çok çabaladınız ve sempati, ilgi, saygı gibi soyut duygular giderek kendini daha somut kazançlara bırakmış olmalı. Belki üstünüzde bir baskı var, belki işe giderken çok utanıyorsunuz, belki borçlarınızı nasıl ödeyeceğinizi düşünüyorsunuz, belki işinizde yetersiz olduğunuzu düşünüyorsunuz. Ben gerçekten iyi bir anne miyim ? evcil hayvanıma iyi bakıyor muyum, gerçekten mutlu muyum ? bir sevgilim var ama ben iyi bir sevgili olabiliyor muyum ? bu gibi düşüncelerle nasıl baş edebileceğimize olumsuz düşünceler kaydımda değindim. Ama bunlar bazen insanı öyle bir noktaya getiriyor ki artık ölsem de kurtulsam diye düşünüyor. Tüm bunlara rağmen dinlenemiyorsanız Maharishi Mahesh Yogi nin müthiş bir benzetmesini sizinle paylaşmak istiyorum. Bir oku düşünün hedefe varabilmesi, daha uzağa gidebilmesi için daha geriye gitmesi gerekir, yay ne kadar geriye giderse ok o kadar ileri gidecektir, kafa dağıttığınız, aylaklık yaptığınız zamanlar yayı gerginleştirmek için geriye gittiğiniz zamanlar olarak görebilirsiniz. Zaten dikkatli bakarsanız sürekli yapacağınız işleri düşündüğünüzde hiçbir işi tam olarak yapamadığınızı fark edebilirsiniz çünkü sorumluluğun yarattığı suçluluk insanı donduran bir duygu hareketsiz bırakan bir duygudur.
Yani ortaya daha verimli iş çıkarmak için oyun oynamalısınız, her şeye yetişebilmek için dinlenmelisiniz.
Tabi burada neyin beyninizi gerçekten dinlendirdiğini iyi biliyor ve kendinizi iyi tanıyor olmanız da önemli. Sanılanın aksine sosyal medyadaki kısa videoları dinlerken beynimiz dinlenmiyor aksine daha da yoruluyor. Herkesi dinlendiren şey farklı kimi egzersizle, kimi sahip olduklarını düşünüp şükretmekle, kimi çocuğu birkaç saat birine bırakarak, kimi aklındakileri kağıda yazarak, kimi uyuyarak, kimi meditasyon yaparak, kimi öğle yemeğine çıkarak, kimi yeni yerler gezerek dinlenir.
Bir de lütfen şunu düşünün, bu kadar koştururken ulaştığınız yer neresi ? neye benziyor? Nasıl bir yer ? daha az çabayla ulaşabilmenin bir yolu olabilir mi ? Böyle insanlar var mı ? Son 3 hafta içinde enerjiniz nasıldı ? O yere vardınız diyelim, saç baş dağınık her şeyinizi kaybetmiş şekilde mi yoksa rahat ve huzurlu bir hisle mi varmayı tercih edersiniz ? Bu yolu yürürken yakınlarınızdan yardım istemenizin önünde bir engel var mı ?
Yazıyı sonlandırırken şunu da eklemek istiyorum; arabamızın bile çıkardığı sesten neye ihtiyacı olduğunu anlayabiliyorsak neyin bizi gevşettiğini, neyin stresimizi azalttığını bilmemiz kendimizle ilişkimiz bakımından şart. Lütfen size neyin iyi geldiğini kendiniz için not alın ve eğer çalışmayı seviyorsanız enerjiniz düşmeye başladığı anda o listedeki aktiviteleri uygulayın buna direnen tarafınıza daha yaratıcı şekilde üretebilmek için dinlendiğinizi hatırlatın. Hepinize ışıkla dolu harika bir hafta dilerim.
“Yukarıdaki içerik yazarın podcast serisindendir. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu gereği site içindeki tüm dokümanlara ait haklar saklıdır. Site içerisinde yer alan sayfalarda hiçbir doküman, yazılı izin alınmaksızın kopyalanamaz, başka yere taşınamaz, alıntı yapılamaz, internet üzerinde veya her ne şekilde olursa olsun yayınlanamaz ve kullanılamaz. Aynı şekilde 5651 sayılı kanunu kapsamında telif hakkına konu olan eserle yasal haklarının çiğnendiğini düşünen hak sahiplerinin mail yoluyla iletişime geçmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde eser yeniden değerlendirilerek yazılı dönüş yapılır. Yararlanılan kaynaklar, gerekli izinler ve haklar için mail yoluyla iletişime geçiniz.’’
Comments